2010-06-09

Yağmurluydu ve Solgundu Dünya

Bazı zamanlar olur ki kendinizi hiçbir yere yakıştıramazsınız. Nereye gitseniz bir adım dışarda olduğunuzu hissedersiniz. Herkes bir şeylerden bahseder, konuşur, güler, farklı tepkiler verir. Ama siz o tepkileri takip edersiniz sadece. Sonra kafanızı dağıtmak için başka yerlere gidersiniz. Aynı uyuşmazlığı orda da hissedersiniz. İçiniz içten içe sıkkındır. Güzellikleri görmeyi bırakın, uğraşmazsınız bile...

O anları bazen yaşabiliyorum, az da olsa. Yaşadıysanız bilirsiniz. Çok yorgun olursunuz. Her şey kafanızı meşgul eder. İnsanların sözünü anlamaz, konuştukları şeyler ses dalgaları halinde vücunuzda kısa süre titreşimler halinde dağılır, anlamsızlaşır. Aslında anlamsızlaşmasından daha öte anlamak istemediğimiz içindir...

Geçen gün bir binanın en üst katındaki cafede (bu söze bir an önce Türkçe bir isim bulunmalı) arkadaşlarımla otururken, yine bu yakıştıramamazlık ile. İçeceklerin yanında gelen küçük şemsiyelerden birine takıldı gözlerim. Kürdana benzeyen sapından ayrılmış halde masanın üstünde duruyordu. Maviydi. Üstünde küçük anlamadığım, anlamaya da uğraşmadığım ilginç desenleri vardı. Elime aldım. Oturduğum yerden yukarı doğru kaldırıp bıraktım. O kadar güzel süzülüp indi ki bacağıma, onu daha uzun süre izlemek istediğimi farkettim. Binadan aşağı doğru baktım. Elimi balkondan çıkarıp mavi, sapsız şemsiyeyi bıraktım. Çok yavaş ve hoş bir şekilde süzülüyor, hatta bazen havada sabit kalıyordu. İzledikçe izledim. Hemen yanımdakilere söyledim. "Hey, bakın bakın ne kadar güzel gidiyor."

Bir şey farkettim, süzülürken o küçük şemsiye. Gülümsüyordum. Kendimi ait hissetmediğim yerde o küçük şey beni anlamadığım şekilde gülümsetti. O andan sonra tüm gün gülümsedim. Küçük şeyler bilmediğimiz çok büyük şeyleri değiştirebilir. O şeylerin ne olduğunu sormayın. İstediğiniz kelimeyi yerleştirin...

He o şemsiyeye ne oldu diye soracaksınız. Yavaş yavaş süzülürken bir damla düştü üstüne. Ardından iki tane daha. Sonra arttıkça arttı. Bütün şehir ıslanmaya başladı. Şemsiye kaldırıma bıraktı kendini. Orada ıslandı. Ayaklar altında ezildi. O binadan arkadaşlarımla çıkarken bir kez daha gördüm. Gülümsedim. Kimseye ait olmayan o ana en içten şekilde gülümsedim. Kimse anlamadı. Gülümsemelerim insanların gözlerine anlamsızca dağıldı. Bir de şemsiye yerden göz kırparcasına bakıyordu. Sanki "aldırma hiçbir şeye" der gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder