2010-06-11

Kiraz Çekirdeğinden Yolculuklar

Çocukluk anlarını özler insan. Gençliğinde olsun, yaşlılığında olsun, hayatının en rahat günlerini, çocukluğunu özler. Yaş ilerledikçe, hayatın içine daha çok girdikçe insan buralardan çıkıp çocukluğuna dönmek istiyor...

Bazen o kadar çok istiyorumki tek derdimin tuvaletim olduğu zamanları. Halbuki o zamanlar dünyanın en dertli insanının ben olduğuma inanırdım. Sabah erkenden kalk kreşe git. Kahvaltı yap. Tabi annenin seni giydirmesi var bunlardan önce. Sonra öğlen uykusu. Günün sonunda servisle eve dönmek... Şimdi bakınca güzel geliyor tabi. O zamanlar ne zulümdü ama...

Babam her zaman "İnsan ne kadar fiziğinde yaşlanırsa yaşlansın eğer ruhunu genç hissediyorsan gençsin demektir. Oğlum sen hep ruhunun tarafında olan ol." der. Gerçekten inanıyorum bu sözlere. Babam söylediği için değil. Gerçekten doğru söylediği için. Ama babalar hep bilir değil mi en iyisini? Çocukken ilk kez iki tekerli bisiklete bindiğinizde koltuğunuzdan tutup kendi güveninizi geliştirmenize yardımcı olan, sizi küçükken "kötü adam" diye tabir ettiğiniz insanlardan hayatı pahasına koruyanlarda onlar değil mi? İnanmak lazım bazen...

Bir de hayatınızda o huysuz ve tatlı kadınlar vardır. Anneler... O kadar çok iyiliğinizi düşünürler ki bazen fazla ilgiden bunalan ünlülere benzetirsiniz kendinizi. Ama çocukken altına yaptığınızda çekenler hep onlar olmuştur, sizi en güzel şarkılarla uyutan, en güzel sevgi sözcükleriyle uyandıran da onlar. Ağladığınızda, canınız bir şey çektiğinde, acıktığınızda, mutsuz olduğunuzda yanınıza ilk koşan da onlar değil miydi?

Bazen o anlara gidebiliyor insan. İşte o çocukluk anları, gökkuşağının altından geçebileceğimize inandığımız zamanlar. Yarın ne yapacağınızı, ertesi güne belki haftaya, hayata dair neler hazırlamanız gerektiğini düşünmediğiniz zamanlar...
Hani şu kirazların çöpünü bir tabağa biriktiririz ya, o tabak dolduğunda hiç kokladığınız oldu mu? İşte o koku beni her zaman çocukluğuma kısa bir yolculuğa çıkartır. O kokudan aldığım mutluluğu anlatamam. Ayrı bir kokudur. Her şeyden farklıdır. Bir anne kokusu kadar benimsediğiniz bir kokudur. En azından benim için öyle bir koku. İşte bütün bunları düşünmeme neden olan koku...

Şimdi büyümekteyiz ya, en çokta o koyuyor bana. Sorumluluklar artıyor. Her sabah uyandığında seni giydiren biri olmuyor. Ağlamalar daha sessiz oluyor, acılarınızda öyle. Ancak kulaklıkla en güzel şarkıları dinleyerek uyuyabilirsin ama hiç biri annelerin söylediği gibi içten ve sana ait olamazlar. Bir şeyi kendin öğrenmek zorundasın. Bu sefer koltuğundan tutan biri olmaz arkanda. Ertesi gün yapacaklarının planını yapmalısın hatta bir ayının bile.

Ama her şeye rağmen çocukluktan arta kalanlarıda görebilirsin. O zamanlara dair anılarını hatırlayıp mutlu olabilirsin. Evet, annen veya baban yine aynı şeyleri yapmayacaklar ama yine de her zaman yanınızda olacak yegane insanlar onlar. Annen yine aç kalmaman için uğraşacak, okul üniformanı, günlük kıyafetlerini ütüleyecek ve gizli kahramanlar gibi dolabına düzenlice yerleştirecek. Baban koltuğundan tutamasa da sımsıkı tutacak bileklerinden, sırtını okşayacak, sana hayata dair en güzel öğütleri verecek. Yaşamını en değerli ve iyi şekilde yaşaman için ellerinden geleni yapacak. Seni koşulsuzca seven onlar olacak her zaman. Annen hayatınızda sizi her haliyse seven ve beğenen tek insan olacak, "bak şu benim oğluma/kızıma ne kadar yakışıklı/ güzel, maaşallah" diyecek. Siz mutlu olacaksınız, gülümseyeceksiniz ama yine de "öf anneee, hadi bırak şu yanaklarımı" diyeceksiniz.

Hadi ben babamla anneme sarılmaya gidiyorum, bir de kiraz yiyip çekirdeklerini koklayacağım, biraz yolculuk yapasım var da...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder