2010-10-30

Serde İlkbahar Var

Geç olsa da geldi sonbahar. Eminim aniden bitecek ve kışa gireceğiz. Tadını çıkartmaya bakalım... Ben çocukken kasım ayında hüzünlenirdim. Yapraklara basıp geçmek üzerdi beni. Onlarında canı olduğu için basarken acıtıyorum zannederdim her sonbahar. Zamanla her mevsimin bir hüznü olduğunu anladım. Yazın kapanan hava, baharda tomurcuk veremeyen çiçekler, kışın ağzımla çıkardığım buharın hemen dağılması... İşte böyle sebepler hep üzdü beni. Gerçi büyüdükçe gidiyor böyle küçük üzüntüler...
Büyüdükçe zamanın hızına da alışıyor insan. Kar yağdığında çocukluğundaki gibi sevinemeyince anlıyor insan, her mevsimin hızlı geçişine alıştığına.

Küçükken büyümek için neler yapmadık ki? Her zaman büyüklerin derdi olmadığını düşündük, daha dert kavramını bilmezken. Gerçeği görüp geri dönmek istediğinde her şey geç oluyor galiba. Gerçi annem hep her yaşın bir güzelliğinin olduğunu söyler de büyüyüp hayalleri azaltırken neyin güzelliği vardır bilinmez. Belki ilerde bu mevsimlerin çok daha fazla imgesi olacak bizde. Bu yüzden ilerledikçe yaşımız hayatın bir yerinde güzellikler bulabileceğiz. Önce şu ilkbaharı atlatmak var, gençliği... Sonra yaşayalım doya doya mevsimleri. Ama bunları insanlardan dinlerek değil yaşayarak öğrenelim derim ben...

Kabul edenler?

2010-10-17

Sıradan Olmayan Kahramandır Mutluluk...

Hayatınızın sıradanlığını sevdiğiniz oldu mu hiç? Durakta oturmuş beklerken ya da arkadaşlarınızla yaptığınız o havadan sudan konuşmalar sırasında... Ben hep sevdim. Bu yüzdendir hayatımın sıradan olduğunu söylemem hiç...

Benim harika dostlarım var etrafımda. Aşkı en saf halleriyle yaşayan, en sıcak gülüşlere, en tatlı sohbetlere, en güzel hayallere sahip olan... Bir gün eksikse onlarla, o gün aslında yaşanılmayacak kadar kötüdür.
Eğer hayata gelmemin gerçekten bir amacı varsa bunun etrafımdakileri mutlu etmek ve güldürmek olduğuna inanıyorum, ki hayatım giren herkesi güldürebildim ben. Bundan sonra da bunu yapabileceğime inanıyorum. Hayattaki en büyük mutluluğum insanları en kötü hallerinde bile güldürebilmek. Gülebilmek...
İnsanları dinleyebilmek de hoş mesela. Onlara yardım edebilmek, onlarla aynı koşullarda durabilmek... Adsız kahraman olmak da güzel olsa gerek. Küçük kahramanlıklar yaparak büyümek... Reşit olduğumda ilk işim kan vermek olacak mesela. Tanımadığım biri insana yardım etmek ve bunu bilmek güzel olsa gerek. Ben de yeterince kan var zaten. Mesela yanaklarım hep kırmızı oluyor bu yüzden...

İnsanları seviyorum. Dostlarımı daha çok... Her zaman mutlu etmeye devam edeceğim ve yardım etmeye. Hani o en güzel film replikleri var ya konulara "cuk" diye oturan... İşte onlardan biri, ki bana yön veren...

"Mutluluk paylaşınca gerçektir."

Dostlarıma, sevdiklerime ve insanlara...

2010-10-01

Geceye Veda

Sessiz ve yalnız bir geceye ses getiren bir yağmuz var bugün. Artık taşlaşmış dünyaya düşen her bir damla, her biri farklı büyüklükte... Farklı ritmler oluşturuyorlar. Biraz da ilk aşkı andırıyorlar. Bazen hızlanıyor bazen yavaşlıyorlar. En çok da durduktan sonra her yeri ıslak ıslak bırakıp gitmeleri koyuyor bana. Ama geceleri katlanabilirim, örtüyor ve güneşim dünyanın öbür tarafını aydınlatmakta...

Ailem şehir dışında. Bu yüzden şu an teknik olarak koca şehirde yalnızım. Derslerden ve havanın kasvetinden olsa gerek yorgunum. Kitaplar, sorular, şıklar, gelecek kaygısı, istemsiz gelen bazı stresleri çıkarınca hayat güzel. Sitem etmeye lüzum yok.
Evimde çok yalnız olduğumu hissetsem de bana eşlik eden çok kişi var aslında. Attila İlhan, Orhan Veli, Sabahattin Ali, Murathan Mungan, Nazım Hikmet ve geri kalan raf sakinleri... Ama hep onlar konuşuyorlar, o yüzden ben daha çok o kanuşulanları analiz ediyorum...

Şimdi tam bu anı fotoğraflamak isterdim. Kaydetmek, zamanı durdurmak isterdim. Güzel bir parça var kulağımda. Kitaplar raflarında sessizce oturuyor, bilekliğim cüzdanımla kucaklaşıyor gibi, anahtarlığım her zamanki gibi renkli ve anılarla dolu. Yemek yenmiş boş bir tabak yanında duran bir kitap, parfüm, su şisesi, küçük notlar, "post-it"ler, kalemler, masa lambası yan yana bayram kutlaması yapar gibiler. Geceye inat renkliler de...
Bugün sonbaharın kendini hissettirdiği ilk gün gibi. Yağmurlu, ekimin ilk gecesi... Uzaklardan gelen "kendine iyi bak," cümleleri... Sararmak isteyen yapraklar beklemekte zamanını... Bir de annemin bıraktığı, aniden gördüğüm not. "Dünyanın en tatlı oğluşu, Hoşçakal. Sevgiyle öpüyorum..."

Anlaşılan yağmurun bıraktığı taş kalpli dünya kokusu insanı yüksek derecede tetikliyor. Sabah ilk "Günaydın"ın güneşten gelmesi dileklerimle...