2012-09-30

Müzik Kutusuna Benzer Hayat

Güzel müzik önce kulaklarına dolar insanın. Sonra ciğerlerine... Ardından kalbine. Kalp onu bir iki ritm düzenlemesinden sonra dile atar kan yardımıyla, belki de parmak uçlarına. Sözlerini söyletir, içinden geçen o minik harfleri birleştirir. Aslında dinlediklerin müzik değildir. Yaşamındır. Tecrübelerini düzenleyendir. Bilinçaltına attıklarını tetikleyip, uyandırandır... Kimi çocukluğunu hatırlatır, kimi aşkını, kimi hani o tadını unutamadığın komşu yemeğidir kulaklarından ağzına gelen birden. Kimi gözyaşıdır derin bir iç çekişin ardından gözlerinden süzülen. Kimi iki kadeh içkidir, birkaç bira belki de. Olmadı bir tektir yanında mezeyle birlikte. Bazıları gördüğün en güzel manzaradır kulaklarından gözlerine giden. Bazense hiç tanımadığın insanların gülüşlerini görmektir. Ritme uyan vücut hareketleridir. Sokak sanatıdır bazıları, bozuk para seslerine eşlik eden. En güzel kokudur seni olduğun yerde bitkin düşüren koklamaktan. Kulaklarından burnuna... Sinirlerini tetikleyen bahar kokusudur kimi. Bazıları sevgili kokusudur. En harikası belki de... Sıcacıktır bazıları, soğuk ya da. Kar taneleri düşerken ellerine... Yağmur damlarken saçlarının arasına... Kimisi uykudur en tatlı anında. Deniz kıyısıdır. Orman serinliğidir... 

Müziğin seni nereden tetikleyeceği kalbine doldurduklarındadır. Yine de hayatın her yerindedir. İlk ağlamadır, son nefestir. Bazıları doğum, bazıları cenazedir... 

2012-08-01

Mutluluk Paylaşınca Gerçek

Gerçekten mutlu edecekmişiz gibi insanları, hep onları sevindirmek, bir tutam gülücük koparıp anılarına yer etmesi için çabalamak lazımmış gibi sevgi kavramını bir taraflarımızı yırtarcasına harcıyoruz. Sanki onlarsız hayat olmazmış gibi... Elbet dostlarsız bir hayat olmaz. Onlar hayatın dertleri dağıtma, mutluluğu çoğaltma köşeleridir. Ama bir bakmışsınız onlar bir süzgeçten geçip gitmiş. Siz hayatta minik noktalar olarak sallanmaya, kararlarınızla yollardan geçip yeni yerler keşfetmeye devam ederken yanınızdan sıyrılıp geçmişler. Onlara sorarsan kendi ellerinde değildi. Unutmuşlardı belki de bir şeylere dalıp bilinmez. Oysa mutluluğu paylaşırken çok da zor değildi insanları mutlu etmek. Bencillik çok mu çekici? Mutluluk paylaşınca gerçek olmaz mı? İnsanlar başkalarını mutlu etmeye çalışırken bunları hatırlamak bu kadar zor mu? 


Bu kişisel bir sitem değil. Tüm insanlar yollarında yürürken mutluluğu paylaştığı gerçek insanlar bulur. Sonra onlar mutlulukları toplayıp kaybolur. Tüm kızgınlığım o anıları unutup gidenlere.


Yine de mutluluk hep bulunacak eskilerde. Hepsi alıp başını gitmeyecek ya, elbet seninle hep kalanlar olacak...

2012-07-01

Bir Zaman Sonra

Zaman dediğimiz olgu geçer. Gün gelir yavaşlar, gün gelir hızlanır. Görecelidir. Kimini acıtır. Kimini huzura kavuşturur. Ne kadar olmuş baksana ey okuyucu buradaysan...
Öncelikler değişir ve arka plana atılır bazı şeyler. Sen hatırlamazsan o hatırlatır kendini...


Kimi şeylerin sonundayım bu aralar. Birer birer dağılırmış gibi geliyor bazı şeyler. Şey işte... Bir adı yok onların. Anılar, dostlar? Bilmiyorum o kadar genellenemezler. Hani her şey dururken yerinde sen hareket edersin ya onların arasında. Öyle bir şey işte. Sen o anlara göre hızlı gelirsin. Onların değişimini fark edemezsin. Dokunman lazım. Hissedebilmek için... Onlar değişirken hüznü getirirler. Öyle bir hüzün değildir bu. Gecenin ağır hüznü... Güzel filmlerin sonlarında yaşanan hüzünler gibidir. "Bitti" kelimesini gördüğün andır. Hangi dilde olursa olsun aynı etkiyi bırakan o hüzün... Veya bir kitabın sonra kelimesidir, son noktası hatta. Bir daha o anın yaşanmayacağının belirtisi... 


Her şey bunca değişim içindeyken verilen sözlerin, yapılan planların anlamı nedir ki? Biz insanların hayatlarını değerli kılma mücadelesi mi? Eğer öyleyse göremiyor muyuz bu hayatın o kadar adil olmadığını? İnsanlığın ürettiklerine yenik düşmesidir hepsi. Aydınlığı ararken, karanlığı aydınlık sananların gücü bulmasındandır adilsizlik. Eğer insanlar insanlığından vazgeçiyorsa bir an önce tamamlasınlar bu evrelerini. Gerçek insanlar bundan acı çekiyorlar çünkü. Denerlerse insan olmanın aslında zor olmadığını görebilirler. İşlerine gelmediğinden belki de. Güç olgusunu yaratan insanların gücün iradesine kapılıp gitmesi yüzünden hepsi...


Sonsuzluğu düşünmek, hayal gücünün sınırlarını belirler. Sonsuzluk aslında kalp atışlarındadır, suyun verdiği ferahlıktır, mutluluktur, zamandır, güçtür... Hiç bitmeyecekler sanarsın, her şeyin bir sonu olmadığını bilmeden... Sonsuzluk elbette var bir yerlerde. Ama ne filmlerdedir ne de kitaplarda... 


Çok özlediğim kıza...

2012-03-24

Şarkılar Vardır Hatırlanan...

Yıllar geçer. Onlar geçtikçe izleriz bazen. Elimizden gelenler, onları izlemek, belki biraz iç çekmek ve küçük anların onları geri getirmesini beklemekten ibaret olabilir. O anlar geldiğinde beraberinde gelen fotoğraflar hüzünlendirir. Şarkılar ağırlaşır kulaklarında. Kıskanırsın belki o fotoğraftaki "sen"i. Orada gülümseyerek durur. Sana bakar. Belki o anda da mutlusun. Gülümsersin tekrar. Ama anlarsın ki aslında olay mutlulukla ilgili değildir.
Hiçbir şeyi kaybetmemeye çalışırken yanından uzaklaşan anılardır hüznü getiren. Mutluluğun içine eden...
Fotoğrafta yanında duranların, o anıları hiç paylaşmamışcasına uzaklaşıp gitmesidir göğsüne yumruk atan...
Onlarla dinlediğin müziğin kulaklarında bıraktığı yankılardır gözlerini dolduran...
Bir dostunun uykudan uyandırmasını hatırlamaktır, yutkunduğun an...
Tatlı sohbetleri hatırlamaktır, "ibanez" kelimesine "inabez" diyen hoş insanları andıran...

Fotoğrafta tek başına bulduğunda kendini, silinenleri hatırlamaya çalışmaktır güzel anılarla. Daha çok anı var yazacak dediğin insanları eski anılarla hatırlamaya çalışmaktır en çok koyan, gözlerini dolduran, şarkıların anlamını tekrar hatırlatan, hiçbir şeyin sonsuza kalmayacağını anlatan...

http://fizy.com/#s/3a42ep

2012-03-19

Yine de...

Bazen hiç anlamazsınız, bir an gelir, kalabalığın içinde susarsınız, o kalabalık öyle sessiz gelir ki, derin derin aldığınız nefesiniz bir şelaleyi andırır kulaklarınızda. Bir şeyler için tutarsınız kendinizi. Siz planlar yaparken bir saat ilerisine, bir dakika sonra susacak bütün hayaller... Ölüm duyulduğu zaman susarsın, konuşamazsın, etrafındakileri düşünürsen için acır. Ama düşünürsün, onları hiç istemediğin yerlerde hayal edersin. Canını acıtacak şeyse hayatındaki insanların senden önce ölme olasılığıdır. Bilinmezliğe bıraktığında kendini, sıkarsın, göz yaşlarını, yumruğunu... En yakınındakine sıkıca tutunursun, belki sevgiline belki kardeşine. Bırakmak istemezsin. Olasılıkları düşündükçe sıkarsın. Ama tutamazsın kendini. Üzmek istemezsin kimseyi. Yine de ağlarsın...

Bazı geceler kaçak bir uykudur. Tavana bakıp suskunluğunda uzanırsın. Bir müzik çalar derinden, o çalar sen kendini veremezsin. Her geçen dakika yorganın ağırlaşır. Vücudun ağrır. Belki biraz da başın. Kafanı dağıtmak için düşünmeye çalışacaksın yaptıklarını. O gün hiçbir şey yapmadığın aklına gelir o anda. Belki birilerine bozulmuşsundur. Canın iyice sıkılır. Geleceği düşünmeye çalışırsın, yarından başlarsın. Bahar geliyordur, güzel günlerin öncesine. Biraz tebessüm... Sonra tavana odaklanmaya devam edersin. O tavan kadar boş gelir her şey. Derin nefes alışların artar. İçin biraz mutlulukla dolar ama göz kapakların bir türlü kapanmaz. Nefeslerin kadar derin bir uyku düşlersin sen aslında. Onu istedikçe gelmeyecek oysa. Beklentilerin gerçeklere çok pis koyduğu zamanlar işte onlar. Gece gelen düşlerinin hiçbir anlamı olmadığını düşünürsün o zamanlar. Yine de uyursun...

Bilinmezliklere çok mu değer veriyoruz yoksa bilinmezlik olunca çok mu çekici geliyor ona değer vermek bilinmez. Ama beklentileri olmadığı zaman bilinmezler geldiğinde hiç de mutsuz olmadığını anlıyorum insanların. Bilinmezlikleri değerli kılan o beklentiler işte. Düşlerken beklentileri düşük tutmak lazım, belki de hiç tutmamak... Ama... Yine de bekleyeceksin. Düşleri, uykuları, ölümsüzlüğü...

http://fizy.com/#s/1525q3

2012-02-17

Hayatımın Fon Müziğinin Karısı

Hani benim hayatımın bir fon müziği vardı. Abim... İşte onun da bir eşi var. Ruh eşi dedikleri kavramı geçeceksin bir kere. Öyle değiller. Ama hayatları birleşik... Yenge kavramıdır ya, abinin eşi. İşte o kavramın ötesinde bir kadın o. Böyle abimin yanına bana verilen bir abla bir dost... Yaklaşık bir 7 yıl oluyor tanışalı. Kapalı bir nisan ayıydı. Çocuktum. Bana dedikler ki abinin sevgilisiyle tanışacaksın. Dedim ki "nasıl olacak o?" Tanışmak... Bir dakika ya 12 yaşındaydım. İnsanları okuldan, oturduğumuz lojmanlardan, ailemin arkadaşlarından tanırdım. Adam gibi tanışma yaşamamıştım. Ne yapacaktım? Ne diyecektim? Tamam konuşkan biriydim belki biraz da girişken ama 12'ydim. Bana bundan fazlası lazımdı. Gergindim. Acaba beni sevecek miydi? Bizim ilişkimiz ne olacaktı? Ne diyecektim? Adı Ayça'ydı. Ayça abla mı diyecektim?
O an geldiğinde düşündüğüm gibi konuşamadık. Konuşamadım. Konuşkan bir velettim ve bunu abimin sevgilisinde kullanamıyordum. Bana yardımı dokunan bir kahraman yetişti o anda. Hala gördüğümde aklıma gelir o anlar. Bir konuşmayı çözecek. Gerginliği alacak bir kahraman... Bir peçetelik... Oynarken elimi sıkıştırdığım ve Ayça ablamın kopmasına sebep olan o peçetelik... Temiz bir hava gibiydi o ortamda. Suskunluğumu bozacak olan oydu. Kahramandı minik bir kahraman...
O yaz bir kızla tanıştım. İlk aşkım oldu. Cesaretimi nasıl topladığımı bilemem. Ama büyük ihtimalle "Hayatımın Fon Müziği"nin o zamanki müstakbel karısıydı nedeni... Bir şeyin ilki geliyorsa devamı da olacaktır her zaman. O ilk konuşmayı öğreten işte o "yenge" olacak varlıktı...
Yıllar geçti. Evlendiler. O zaman Ankara dışında oturduğumuz için, Ankara'ya geldiğim zaman evlerinde kalırdım. O hiçbir zaman sevmemiştir şimdi oturduğu evi ama benim huzurumdu. Her zaman kaçtığım, her şeyden uzaklaştığım yerdi. Bana güzel güzel yemekler yapardı, gezerdik, eğlenirdik... Ona anlatırdım her şeyi. Gülerdik, güldürürdüm. Öyleydi. Bir yenge değildi sadece, hatta hiç olmadı. Hep daha fazlasıydı....
Yıllar geçti yine. Üniversiteyi kazandım Ankara'da. Aldılar beni yanlarına. Huzuru kalıcı olarak bulmuştum artık. Birkaç şeyi de yanımda getirdim. Artık kaçamak yerim değildi. Ama huzurumdur hala bu ev. Hala güzel güzel yemekler yapar, gezeriz birlikte, eğleniriz, bazen gözlerim dolup taşana kadar bir şeyler anlatırım, o da bana anlatır. Bazen birbirimize tahammül edemeyiz. Sinirlenir bana. Ben susarım sonra. O kazanır. İddiada hep kaybettiğim tek insandır. O tahammülsüzlüklerde bile severim ben onu. O böyle hararetlenir. Bazen kırar gibi olur beni de ben pek kırılmam. Ablamdır. Ayça abla şeklinde kalıp oluşturmuştur ağzımda ama abla kelimesini onun isminin yanına koyunca o kelimenin değerini anlıyor insan. Sırdaşımdır. Dostumdur. Otu b.ku anlatırım ona. "Hayatımın Fon Müziği"nin karısıdır. İyi ki var dediğim insandır. Hocamdır. Şoförümdür. Bazen ben onun şoförüyümdür. Çocuktur. 4,5 yaşındadır. Bazen nazlanır bazen delirir. Candır can...
Bu yazdıklarımı okuyabilecek mi acaba bir gün? Belki bir gün yolu düşer de okur...

Not: Okuduysan Ayça ablam, iyi ki de varmışsın sen. Hep de ol...

http://fizy.com/#s/1503fb

2012-02-06

Bir Duygu Gelir Aniden...

Aslında sen anlamadan şekillenir hayat dediğimiz olgu. Bak John amcaya ne demiş; "Hayat sen planlar yaparken başından geçenlerdir." Bu sözden yola çıkarak çok plandan döndüm ben. Çok sevdim, çok özledim, çok kırıldım, çok mutlu oldum işte yaşımın el verdiğince... Bu duygularımdan hiç pişman olmadım. Olmamak için özün gösteriyorum. Yine plana çıkıyor yolumuz. Duruyorum...

Duygularının hiç belli olmadığını hissedersin bazen. Aklın karışır. Her gün gittiğin yol değişir. Her gün yattığın yatak bir farklıdır. Ne oluyor bana dersin. İçinde, köhne yerlerinde unutulmaya hazır duygularının bir haykırışı sonucu ortaya çıkan duygulardır onlar. Vücudun anlamazlıktan gelir o duyguları. Sonra sen bir anda hatırlarsın seni özel hissettiren o hisleri, yüzünü şapşal bir gülümseme alır, fark ettiğinde ise o gülümsemeyi bir daha sırıtırsın üstüne. Özlediğini fark edersin sonra o duyguları. Bir iç çekersin. Yaşadıklarını sorgularsın bunlar gerçek mi diye. O duygularını sevmeye başlarsın tekrar. Yıllardır görmediğin bir dostuna sarılır gibi tutunursun o duygulara. Kendi kendine ne kadar zaman olmuş oysa dersin. Tekrar gülümsersin, tüm vücudunu sarar o gülümsemenin sıcaklığı. Kırılırsın sonra, neredeydiniz bu zamana kadar diye yakınırsın. Sonra aldırmazsın artık oradadırlar çünkü. Mutlu olursun tekrar. Hatırladıklarına, yaşatacaklarına...

İşte hayatın getirdikleri böyle, seversin, özlersin, kırılırsın, mutlu olursun sonra...
Hoşgeldin sevdicek hayatıma...

http://fizy.com/#s/16k4o7

2012-01-24

Renkler Gökyüzünde Gülümser - 2


Bir günde iki şey önemlidir bence. Güneşin doğuşu ve batışı... Aslında o anlara sığdırabildiklerimiz... Uykudur, aşktır, ikisidir; sarhoşluktur, dostlarla muhabbettir, okkalı bir kahkahadır, hüzündür, şarkıdır, kavgadır, yalnızlıktır, bakıştır, kokudur, korkudur...

"Bir gün nasıl bitiyorsa, o gün öyle anılacaktır." cümlesi hiç hatırlamam ne zaman girdi hayatıma. Ama çabanın hiç bitmemesi gerektiğini hatırlatır bana. O günü anlamlı kılıp bir kere olacak bir tarihin dışında başka bir anlam kazanmasını sağlamaktır bu söz...
Arada bir rastlarız güneşin doğuşuna. Belki isteyerek belki de zorla. Ama hep aynıdır. Aydınlık gelir. Bilinmezlikten korkan insanların korkularını alır götürür. Havanın renklenir. Biraz pembeleşir bazı sabahlar. Güneşin güzel bir sabaha uyandığını gösterircesine... Kimi dostlarla daha bir tatlı olur. Daha önce onlarca kez görmüş olsan da o anı hep aynı tepkileri verirsin yine. Güzelliği kimi zaman şiir olur kimi zaman şarkı. Doğuşun sonu güzel bir gündür. Öyle beklersin. Kötüleşebilir. Havayı bulutlar sarabilir. Renkleri alıp götürebilir. Gün, güneşin doğuşunu kıskanabilir bazen...
Bir de güneşin batışı vardır ki neredeyse tüm insanlar şahittir o ana. Ama herkeste aynı düşünceyi tetiklemez. Kimi akşamın geleceğine sıkılır, kimi işinin biteceğine sevinir. Kimi için ayrılıktır kimisi için birliktelik. Bazıları için mutlak huzurdur o anlar. Çoğu zaman gökyüzüne verdiği renkten dolayı insanı umutlandırır. Çoğu insanın en tatlı an dediği anlardandır...
Çok sevdiğim bir insan bana ruhun ölüme en yakın olduğu saatlerin güneşin batma zamanı olduğunu söylemişti. İnsanın huzura kavuşmasının asıl nedeni buydu belki de. Ruhun rahatlamış olması...
Gün batımından önce uyuyakalıp gün battıktan sonra uyandığım zaman iğrenç duygularla dolmuş olur içim. Büyük ihtimalle ölüme yaklaşamayan ruhumun işkence çekişidir o anlar... O zamanlar uykuya dalmayın. Büyük ihtimalle ertesi günün doğuşunda da uyuyacaksınız zaten.
Bir gün nasıl biterse o gün öyledir. Güneşin doğuşu içinizi güzelliklerle doldurabilir. Kıskanç gün bütün güzellikleri alabilir sizden. Gün batımını bulutlar yüzünden göremeyebilirsiniz. Ama her gün aynı yerde bulabilirsiniz onları...

2012-01-23

Bugün Yine Dalgasını Geçti Hayat...

Kaygısız bir pazar sabahı dışarı çıktım. Kendime bir sürpriz yapayım ve sürpriz yumurtalardan alayım dedim. Aldım ve bir güzel yedim çikolatasını. Oturdum, oyuncağını yapayım dedim. Açtım ve bir kanat çıktı. Ardından gövde... Bir uçaktı... Güldüm.

Kaygısızca başladığım pazar sabahı daha kendime bir yumurta almamışken küçük bir hayal kurmuştum. Bir pilot olsam ve özel bir uçağım olsa, ilk nereye uçardım? Hayallerimde uçtukça uçtum. Sonunda geldiğim yer evdeki koltuklardı. Parmağımdan küçük bir uçakla çikolata düşkünü bir çocuk gibi oturuyordum. Bu hayalim de yumurta şeklindeki incecik çikolata gibi eriyip gitmişti. Hayat dalgasını geçmişti...

Olsun dedim. Benim bisikletim var. Ben basarım pedallarına, o ilerler. Kulağımda güzel müziklerle, biraz güneş, biraz gökyüzü bir de...

http://fizy.com/#s/1m1iw5

2012-01-03

İnsanlar Hep Unutkan Zaten

Bu gece aya baktım. Baktım ve dedim ki, ordan bakınca ne kadar boş beleş görünüyordur dünya. Yattığım yerden... Boş boş tavana baktım. Sanki bir ilham gelecek ve güzel şeyler yapacağım. Sanarsın dünyayı kurtaracak bir şeyler gelecek aklıma. Ama en büyük düşüncem uykumun gelip gelmeyeceğiydi.

Bir o yana döndüm bir bu yana. Fayda etmedi. Kafamda birileri konuşuyor. Süreki düşünmemi gerektiyordu. Konudan konuya atlıyordum. Her gece yaptığımdan farklı bir şey yoktu. Biraz sonra güzel parçalar eşliğinde uykuya dalacaktım. Güzel bir rüya görecektim ya da berbat bir kabus... Uyandığımda yine sinirlenecektim kendi kendime. Uykusuzluktan... Kime söveceğimi bilemeden sinir yapacaktım. Belki de bu yüzden sinirlecenektim sadece. Kendimden başka sorumlu bulamayacaktım...

Yani olmayan şeyleri dert edecektim. Dertsiz başıma... Olacakları önceden bilmemek gerek bazen.
Sabah aynı saatte alarmın çalacağını bile bile sinir yapmanın bir anlamı olmamalı.
Sabah olacağını bile bile gecenin tadını çıkarmaktan vazgeçmemeli insan.
Öleceğini bile bile yaşamaktan farksız olur yoksa.
"Nasıl olsa..." demiyorsak, güzelleşir hayat. İşte o zaman bir şeyleri mümkün kılabiliriz. Aydan baktığımızda dünya öyle boş görünmez. Eğer şimdi "nasıl olsa aydan hiç bakamayacağız." diyorsanız hayalleriniz aydan daha ulaşılmaz bir yerdedir. Boş beleş bakmayın...

http://fizy.com/#s/1dlo0n