2011-09-30

Hüzün ve Sevinç Hariç

Çoğumuzun gecelerden beklentisi bitmesidir. Güneşi severiz çoğumuz. Bitmesi için mi uykularımız? Bazen erken uyumak istememiz... Oysa hayatımızın değişmeyen, en rutin şeyi değil midir bu? Yine de bıkmayız. Rutin olan her şey sıkıcıdır. Geceler ve gündüzler hariç...

Geceler romantiktir. Kimi zaman şarkılarda, kimi zaman hikayelerde... Gündüzler güneşlidir. Renkli... İnsanın yaşam sevincinin arttığı zamanlara denk gelir. Kimi zaman bulutludur ama bulutların gücü de yetmez güneş ışığının aydınlığına. Gerçek sevgiyi barındıran insanlar romantiktir ve hayat dolu. Hüzünlü insanlar yaşam ararlar son ana kadar. Bir göz yaşının rahatlatan serinliğinde... En önemlisi bu iki kişidir. Birbirini bulup rutini tamamlaması gereken. Hayatı tamamlayan...

Hayat gece ve gündüzden ibarettir bazen. Biri romantik bir sevgilidir diğeri renklerle dolu bir dost...

2011-09-17

Ayakkabı, Güneş ve Müziğin Anısı

Parmağım acıyordu. Sıcak bir yaz günü. Anlamıyordum ama acıyordu. Küçük bir kesik vardı. Müzik dinliyordum bankta oturmuş, insanlara bakarak...
Küçük bir çocuk yeni ayakkabılarına bakıyordu. Koşuyordu enerjisi hiç bitmeyecekmişcesine. Bir ayakkabı boyacısı geçiyordu. Biraz daha büyüktü yeni ayakkabı almış çocuğa göre. Bir onun ayakkabısına baktı bir kendi ayaklarına. Sonra başını kaldırdı. Yürüdü. Acıyla baktı güneşe. Güneşten yanmış teni artık etkilenmiyor gibiydi. Gözlerini kıstı. İlerdeki ağacın gölgesine oturdu. Biraz dinlendi. İşe koyuldu. Ayakkabısı yeni, enerjisi sonsuz olan küçük çocuk durmuştu. Koşmuyordu. İnsanlara bakıyordu anlamsız anlamsız. Elim acıyordu hala...
Müzik değiştikçe farklı bir ruh haline giriyordum. Bir çocuğa üzülüyor bir çocuğa seviniyordum. Acısının sebebini bilmediğim elime sinirliydim. Ellerimi yüzüme, dirseklerimi de bacaklarıma dayayarak oturdum. Yere bakıyordum. Küçük bir karınca ayakkabımın önünden geçiyordu. Onu izledim. Gözden kaybettim sonra. Kaybettiğim noktada daldım. Uzun süre... Dalgınlığımı yanıma gelen arkadaşımın gölgesi kesti. Yanıma oturdu. Biraz konuştuk. Bir ara parmağımın kanadığını söyledi. Özür diledi. Sebebini anlamadım. Boş gözlerle baktım. Nedenini sordum o bana mendil uzatırken. "Dün" dedi, "Seninle uğraşırken elimde ayakkabımın altından çıkardığım cam parçası vardı. Benim parmağımda da küçük bir kesik var." Parmağını gösterdi. Hemen hemen aynı yerdeydi kesik. Önemli olmadığını söyledim...

Küçük çocuk annesinin elinden tutmuş yeni ayakkabılarına bakarak ilerledi. Boyacı çocuk terliklerini yere vura vura başka bir yere gitti. Biz bankta müzik dinlemeye devam ettik. İlerde bir ağlama duyduk. Küçük çocuk yere düşmüştü. Eli kanıyordu. Annesi onu sakinleştirmeye çalıştı. "Hayat adil değil" dedi arkadaşım. "Bunca kötü insan var ve ayağının takılacağı yer onu buluyor." diye ekledi. "Evet" diyerek devam ettim. "Hiç değil... Az önce yeni ayakkabılarına bakarak yürüyen bir çocuk, yanında ayakkabısı bile olmayan terlikli boyacı... He bir de... Senin ayakkabına batan camın benim elimi kesmesi... Adil değilmiş gibi sadece. Bazen bakmak istediğimiz yerden baktığımızdan..."
Kısa bir sessizlik oldu.
"Kalkalım mı?" dedim.

Kalktık.
Boyacı gülerek geçti yanımızdan.
Müzik ve parmağımın acısı devam ediyordu...