2011-03-05

Günler 24 Saat Değil...

Sıkışıp kalmışız hayatlarımıza. Korkağız, kumdan kalesinin hiç yıkılmamasını isteyen ama her an yıkılmasını düşünen küçük bir çocuk gibi. Kayboluruz, kimimiz kağıtların, kimimiz insanların, kimimiz hiç bilmediği yerlerin arasında... Saatlere bakarız, takvim yapraklarını yırtarız günü gününe. Kimse için günler 24 saat değil. Herkes anlamadan yaşar, ancak iki belki üç saatini... Rüyalarımızı, hayallerimizi açıkça anlatmaya korkarız, susarız, kendimizle çelişiriz... Korkağız...

İnsan her şeyini bırakıp gitmek ister bazen. Öyle bir bırakmalıdır ki orayı, geride kalbinin küçük bir parçası bile kalmamalı... Rüzgara, güneşe doğru bırakmalı kendini... Hissetmeli uçuşan saçlarının arasındaki titreşimi. Her telinin ucuna kadar hissetmeli güneşin sıcaklığını, tadını... Her anında bir müzik çalmalı kulağında, kendini bırakmalı ritmine, gözünü kapatmalı... Ara sıra durup kalbini dinlemeli, yaşamını... Oradaki ışığı görmeli, hep oraya ilerlemeli... Sevmeli her şeyi yeniden. Saatleri bırakmalı, güneşe, aya bakmalı... Kağıtları alıp dizmeli önüne, ellerinin arasında sıkıştırmalı. İnsanları, bilmediği yerleri tanımalı...
Her insan birer çocuk, kumdan kalesi için endişelenen. Oysa bırakmalı endişeyi. Yaptığı kaleye gülümsemeli, yıkılanları tekrar tekrar yapmalı... Kaybolmalı bazen, kendini bulmalı kaybolduğu yerde. Ve hep gülümsemeli çocuklara, kumdan kaleleri yapacak cesareti göstermeli, büyümeli...