2011-11-29

Sorular Vardı Özlenen...

En büyük hayal kırıklarını beklentilerimin en yüksek olduğu noktada yaşıyorum her zaman. Sadece ben değilim. Yaşıyoruz. Beklentileri yüksek tuttuğumuzdan hep. Sandığımız şeylerin yanlış çıkmasından...
Güneşi gördüğümüz zaman aldanırız ya ona, sanki gerçekten ısıtacakmış gibi her yeri. Güveniriz. Oysa güneş bile kaç kez boşa çıkarmıştır güvenimizi. Bulutlar, yıldızlar, sokak lambalarının hiç sönmeyecekmiş gibi yanması. Çoğu zaman güvenimizi boşa çıkarmamış mıdır? Yıldızları gördüğümüz gökyüzünün ertesi gününde güneşi göreceğimizi sandığımız kaç gece, sabaha döndüğünde hüzünlendirdi bizi? Bulutlara bakıp yağmur bekleyen kaç sevgili ıslanamadı sevdiceğinin sıcaklığıyla? Bulutların öylece durup güneşi kapatması kaç insanın ağzını bozmasına neden oldu? Sonra açan güneş kaç teni yaktı? Güvenimiz kaç kere kapandı bulutlarla, kaç kere hüzünlendirdi, kaç kere yandı güneşle, kaç kere sokak lambalarının söndüğüne şahit olduk?
Kaç kere takıldı ayağınız beklentilerin en yüksek noktasında, bir anda takılıp düştünüz düş kırıkları dolu sulara? Nerede olduğunuzu anlamlandıramadığınız anlarda geçmişi özlediğinizi anladınız mı hiç?

Nerede olduğumu unuttuğumda bazen rüyalarımda bilindik yerlere gidiyorum. Özlüyorum. Geceleri yıldızlar altında özlem gideriyor, güneşe aldanıp çıktığım zamanlarda kendimi bilinmedik yerlerde buluyorum...

http://fizy.com/#s/12y2qk

2011-11-23

Bir Eskici Gelir Düşüncelere...

Hayatın insanlara yaptığı şeylerden korkuyorum bazen. Yaşam sevincinin en yüksekte olduğu zamanlardaki savunmasızlığını kullanabiliyor kimi zaman. Sevgi yüklü ilişkileri altından kalkılmayacak yıkıntılar haline getirişi... Peki mutluluktan korkutmasına ne demeli?
İçimde kökleşmiş olan duyguları yaratan insanları hiçbir zaman bırakmak istemediğimi farkediyorum bu sıralar. Eski dostları, eski aşkları, ilkleri... Unutmamak için girdiğim çabaların çoğu başarılı olsa da, çatlakların insanın göz zevkini rahatsız ettiği gibi bu çabalardan doğan baskı sonucu ortaya çıkan duygularım rahatsız edici oluyor bazen.
Geçmişte yaşadığın güzel anları başka hiç kimseyle paylaşamayacakmış hissine kapılıyorum. Yenileri alıyorum ama gözüm eskilerde kalıyor. Kabullenemiyorum. Belki de bir güven-sevgi çatışmasıdır. Kim bilir? Ben... Ben ya, çok bilirmişim gibi kendimi. Gece uyumadan kurduğum hayallerin bile ertesi sabaha uykusuzluğun da verdiği huysuzlukla hiç kurulmamış gibi bir kenara atılması var bir de...
Mutlu olduğum zamanlar çok yoğun bu aralar. Bir şeyin mutluluğuma gelip engel koymasından bir korkum da. Sanki hep öyle olacakmış gibi yaşamak mutluluğu, öleceğini bile bile yaşamayı düşünürcesine mutsuzluk verici, gerici...
Bu aralar mutluluğu çok yakın hissediyorum, uykularımda rahatlıyorum, sabahları huysuz oluyorum, müzik dinliyorum, yenilerle konuşuyorum, eskileri özlüyorum, unutmuyorum, bazen çabalamıyorum, hayatı akışına bırakmayı öğreniyorum, mutluluğumu kucağımda tutuyorum, gülümsüyorum, gülümsemenin sıcaklığını hissediyorum, müzikleri dinliyorum bir kez daha, dalıyorum, devam ediyorum...
Hayalleri hep hayal gördüğümüz için hep hayal kalıyorlar belki de. Bugün dostlarla bunu konuştuk. Eskilerle... Eski duygularla... Duyguları...

2011-11-21

Hiç Bitmeyecek Sandığım Aşklara...

Büyük bir labirentti hayat. Yüksek duvarlarla çevrilmiş zor bir labirent. Kuytu köşelerde saklı duygularıyla, ayakta kalan insanlarla dolu bir labirent. İşte o labirentin iki sakini, benliklerini arayan yolun başında iki insan, biri kız biri erkek... Labirentte ayrı kapılardan başladı hayatları. Birbirlerinden habersiz iki köşeden...

Kız başladı yola. Karşısına gelen tüm duyguları aldı. Denedi, gördü, yaşadı. Bazı duygular öylesine güzel, öylesine yakın geldi ki benimsedi. Kişiliğini oluşturmaya başladı. Duygularını tekrar tekrar öğrendi. Geliştirdi. Bazılarını istemedi. Ama hayatından çıkaramadı onları, çıkartmadı. Her duygunun kendini geliştireceğini biliyor ve bunu bilerek yaşıyordu. Yine de farklı bir şeyler arıyordu gözü her zaman. Hayatına erken gelmiş ama geç kalmış hayalleri vardı. Yolun başında da olsa bunları aramak istedi. Aradı durdu gözleri. Kimi zaman yoruldu. Karşısına labirent duvarları çıktı, engeller çıktı. Ama her şeye rağmen zaman ilerledi. Etrafında olaylar gelişiyor,
insanlar çoğalıyordu...

Oğlan başka bir köşeden başladı hayata. Karşısına gelen tüm duyguları aldı. Denedi, gördü, yaşadı. Onunda kendi kişiliğine ayırdığı duyguları vardı. Tüm duygularını sevdi. Benimsedi. Hayatının, duvarlarının arasında ilerledi. Hayatı gittikçe büyüyordu. Duvarları, duyguları, hayatına erken giren hayalleri teker teker büyüdü. Hayatına yeni insanlar girdi. İlerledikçe farklı hikayeler tanıdı. Onlara katıldı bazen. Dinledi. Anlattı. Zaman çok hızlı ilerlemeye devam ediyor ve bilmek istedikleri çoğalıyordu.

İkisi de çok güçlü bir şey arıyordu. Yollarının büyümeye başladığı anda, düşüncelerinin en yoğun olduğu zamanda, tüm bu duygulara karşı en büyük duyguyu bulmaya çalışıyorlardı. Kız ilerlediği yolda ilk dönemece saptı. Gizli, sarmaşıkların arkasına saklanmış, büyük bir kapı vardı. Açmaya çalıştı olmadı. Kapıyı geçebilmek için ikinci bir insan daha gerekiyordu. Kapıdan biraz uzaklaştı yere oturdu. Bekledi. Oğlan büyüyen yollarda ilerlerken, küçük bir yola rastladı. İçeri girdi. Yavaşça ilerledi. Sarmaşıklarla kaplı, ilginç bir kapıya rastladı. Kapıyı ittirdi. Açılmadı. İkinci bir kişinin gelmesi gerektiğini anladı. Oturdu yere. Beklemeye başladı. İkisi de yorulmuştu. Zamana katılıp sürüklenmekten, bir şeylerin anlamını aramaktan yorulmuşlardı. Biraz bacaklarını kollarının arasına alarak oturmak, biraz sevdiği müzikleri mırıldanmak ve dinlenmek istiyorlardı. Her şeye rağmen zaman hızla ilerliyordu. Sonbahar yaklaşmıştı. Kız sonbahardan nefret ederdi. Yine de sararmaya yakın yaprakların arasından süzülen güneş onu mutlu etmeye yetiyordu. Küçük şeylerden mutlu olabiliyordu. Oğlan o zamanlarda hiçbir şeyi aldırmadan boş boş düşünmekten ve boş şeylere anlam yükleme oyunundan hoşnutluk duyuyordu. Bir şeylere iz bırakmak ve bu düşüncelerini yazmak istedi. Ama bu kadar yorgunken ve etrafta kimse yokken bu yazdıklarını ne yapacaktı ki... İkisi de birden kapıyı hatırladı. Bir kez daha tek başlarına açmayı deneyeceklerdi. Kız ayağa kalktı. Kapıya yöneldi elini dayadı kapıya. Oğlan da düşüncelerinden kurtuldu. Kapının önüne geldi. İki elini kapıya yasladı. Oğlan ve kız bilmeden, aynı anda kapıyı ittirdi. Kapı iki yönlü açıldı. Kız oğlanı gördü. Oğlan kızı... O sırrını çok düşündükleri, ne olduğunu anlamadıkları kapının ardında aslında hiçbir şey yoktu. Yeni yollara açılıyordu. O kapının arkasında yalnızca onlar vardı. Biraz da olsa bir şeyi anladılar. Kapılar farklı yollara açılsa da orada yeni bir duygunun çıkabileceğini, sevginin... Kız ve oğlan yollarına kaldıkları yerden devam ettiler. Yanlarına aldıklar yüksek sevgiyle...
Labirentte ilerlediler. Yollar genişledi, duvarlar büyüdü hayalleriyle birlikte, düşünceleri yoğunlaşmaya devam etti ve her zamanki gibi hızlıca akıyordu zaman. Tek şey aynı kalacaktı, sevgileri. Hep aynı büyüklükte ve yüksek derecede...
17.09.2010

2011-11-03

Ki Ne Kahramanlar Yarattım...

Geçmişimdeki "ben"ler kimi zaman tanımadığım ve kıskandığım oğlanlara dönüşüyor. Özlüyorum anlarımı ve kıskanıyorum o anı yaşamakta olan geçmişi. Sevgilerini, gülüşlerini, yanındaki insanları...
Ne kahramanlarım vardı çocukluğumda, hiç güçleri yoktu. İçimde yaşarlardı. Zamanı gelen giderdi. Bir gün onları kaybettim. O gün özlemi fark ettim. Çocuktum. Büyüdüğümü kabullenmedim. Kahramanlarım yokken zamana yeniktim. Büyüdüm. Kimi zaman kendime yarattığım kahramanlar, zamanla adını unuttuğum insanlara benziyorlar artık.
Ve şimdi tek kahraman içimde yaşayan, küçük bir çocuk kahramanları olan...