2011-11-21

Hiç Bitmeyecek Sandığım Aşklara...

Büyük bir labirentti hayat. Yüksek duvarlarla çevrilmiş zor bir labirent. Kuytu köşelerde saklı duygularıyla, ayakta kalan insanlarla dolu bir labirent. İşte o labirentin iki sakini, benliklerini arayan yolun başında iki insan, biri kız biri erkek... Labirentte ayrı kapılardan başladı hayatları. Birbirlerinden habersiz iki köşeden...

Kız başladı yola. Karşısına gelen tüm duyguları aldı. Denedi, gördü, yaşadı. Bazı duygular öylesine güzel, öylesine yakın geldi ki benimsedi. Kişiliğini oluşturmaya başladı. Duygularını tekrar tekrar öğrendi. Geliştirdi. Bazılarını istemedi. Ama hayatından çıkaramadı onları, çıkartmadı. Her duygunun kendini geliştireceğini biliyor ve bunu bilerek yaşıyordu. Yine de farklı bir şeyler arıyordu gözü her zaman. Hayatına erken gelmiş ama geç kalmış hayalleri vardı. Yolun başında da olsa bunları aramak istedi. Aradı durdu gözleri. Kimi zaman yoruldu. Karşısına labirent duvarları çıktı, engeller çıktı. Ama her şeye rağmen zaman ilerledi. Etrafında olaylar gelişiyor,
insanlar çoğalıyordu...

Oğlan başka bir köşeden başladı hayata. Karşısına gelen tüm duyguları aldı. Denedi, gördü, yaşadı. Onunda kendi kişiliğine ayırdığı duyguları vardı. Tüm duygularını sevdi. Benimsedi. Hayatının, duvarlarının arasında ilerledi. Hayatı gittikçe büyüyordu. Duvarları, duyguları, hayatına erken giren hayalleri teker teker büyüdü. Hayatına yeni insanlar girdi. İlerledikçe farklı hikayeler tanıdı. Onlara katıldı bazen. Dinledi. Anlattı. Zaman çok hızlı ilerlemeye devam ediyor ve bilmek istedikleri çoğalıyordu.

İkisi de çok güçlü bir şey arıyordu. Yollarının büyümeye başladığı anda, düşüncelerinin en yoğun olduğu zamanda, tüm bu duygulara karşı en büyük duyguyu bulmaya çalışıyorlardı. Kız ilerlediği yolda ilk dönemece saptı. Gizli, sarmaşıkların arkasına saklanmış, büyük bir kapı vardı. Açmaya çalıştı olmadı. Kapıyı geçebilmek için ikinci bir insan daha gerekiyordu. Kapıdan biraz uzaklaştı yere oturdu. Bekledi. Oğlan büyüyen yollarda ilerlerken, küçük bir yola rastladı. İçeri girdi. Yavaşça ilerledi. Sarmaşıklarla kaplı, ilginç bir kapıya rastladı. Kapıyı ittirdi. Açılmadı. İkinci bir kişinin gelmesi gerektiğini anladı. Oturdu yere. Beklemeye başladı. İkisi de yorulmuştu. Zamana katılıp sürüklenmekten, bir şeylerin anlamını aramaktan yorulmuşlardı. Biraz bacaklarını kollarının arasına alarak oturmak, biraz sevdiği müzikleri mırıldanmak ve dinlenmek istiyorlardı. Her şeye rağmen zaman hızla ilerliyordu. Sonbahar yaklaşmıştı. Kız sonbahardan nefret ederdi. Yine de sararmaya yakın yaprakların arasından süzülen güneş onu mutlu etmeye yetiyordu. Küçük şeylerden mutlu olabiliyordu. Oğlan o zamanlarda hiçbir şeyi aldırmadan boş boş düşünmekten ve boş şeylere anlam yükleme oyunundan hoşnutluk duyuyordu. Bir şeylere iz bırakmak ve bu düşüncelerini yazmak istedi. Ama bu kadar yorgunken ve etrafta kimse yokken bu yazdıklarını ne yapacaktı ki... İkisi de birden kapıyı hatırladı. Bir kez daha tek başlarına açmayı deneyeceklerdi. Kız ayağa kalktı. Kapıya yöneldi elini dayadı kapıya. Oğlan da düşüncelerinden kurtuldu. Kapının önüne geldi. İki elini kapıya yasladı. Oğlan ve kız bilmeden, aynı anda kapıyı ittirdi. Kapı iki yönlü açıldı. Kız oğlanı gördü. Oğlan kızı... O sırrını çok düşündükleri, ne olduğunu anlamadıkları kapının ardında aslında hiçbir şey yoktu. Yeni yollara açılıyordu. O kapının arkasında yalnızca onlar vardı. Biraz da olsa bir şeyi anladılar. Kapılar farklı yollara açılsa da orada yeni bir duygunun çıkabileceğini, sevginin... Kız ve oğlan yollarına kaldıkları yerden devam ettiler. Yanlarına aldıklar yüksek sevgiyle...
Labirentte ilerlediler. Yollar genişledi, duvarlar büyüdü hayalleriyle birlikte, düşünceleri yoğunlaşmaya devam etti ve her zamanki gibi hızlıca akıyordu zaman. Tek şey aynı kalacaktı, sevgileri. Hep aynı büyüklükte ve yüksek derecede...
17.09.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder