2010-10-01

Geceye Veda

Sessiz ve yalnız bir geceye ses getiren bir yağmuz var bugün. Artık taşlaşmış dünyaya düşen her bir damla, her biri farklı büyüklükte... Farklı ritmler oluşturuyorlar. Biraz da ilk aşkı andırıyorlar. Bazen hızlanıyor bazen yavaşlıyorlar. En çok da durduktan sonra her yeri ıslak ıslak bırakıp gitmeleri koyuyor bana. Ama geceleri katlanabilirim, örtüyor ve güneşim dünyanın öbür tarafını aydınlatmakta...

Ailem şehir dışında. Bu yüzden şu an teknik olarak koca şehirde yalnızım. Derslerden ve havanın kasvetinden olsa gerek yorgunum. Kitaplar, sorular, şıklar, gelecek kaygısı, istemsiz gelen bazı stresleri çıkarınca hayat güzel. Sitem etmeye lüzum yok.
Evimde çok yalnız olduğumu hissetsem de bana eşlik eden çok kişi var aslında. Attila İlhan, Orhan Veli, Sabahattin Ali, Murathan Mungan, Nazım Hikmet ve geri kalan raf sakinleri... Ama hep onlar konuşuyorlar, o yüzden ben daha çok o kanuşulanları analiz ediyorum...

Şimdi tam bu anı fotoğraflamak isterdim. Kaydetmek, zamanı durdurmak isterdim. Güzel bir parça var kulağımda. Kitaplar raflarında sessizce oturuyor, bilekliğim cüzdanımla kucaklaşıyor gibi, anahtarlığım her zamanki gibi renkli ve anılarla dolu. Yemek yenmiş boş bir tabak yanında duran bir kitap, parfüm, su şisesi, küçük notlar, "post-it"ler, kalemler, masa lambası yan yana bayram kutlaması yapar gibiler. Geceye inat renkliler de...
Bugün sonbaharın kendini hissettirdiği ilk gün gibi. Yağmurlu, ekimin ilk gecesi... Uzaklardan gelen "kendine iyi bak," cümleleri... Sararmak isteyen yapraklar beklemekte zamanını... Bir de annemin bıraktığı, aniden gördüğüm not. "Dünyanın en tatlı oğluşu, Hoşçakal. Sevgiyle öpüyorum..."

Anlaşılan yağmurun bıraktığı taş kalpli dünya kokusu insanı yüksek derecede tetikliyor. Sabah ilk "Günaydın"ın güneşten gelmesi dileklerimle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder