2010-06-06

Hayata Dair Küçük Bir Oyun

Eternally Us... Böyleydi ismi oyunun... Başta ne bu dedim. Grafikleri falan kötü. Ama bir derginin yeni sayısında bedava sürümü verilmişti. Yükledim, açtım oyunu. Oyun bir parkta başlıyordu. Senin yönettiğin Amber adında bir kız var. Parkta, yanında arkadaşı var. Adı Fiorina gibi bir şeydi. Ama kısaca Fio diyordu ona, Amber.

Fio mevsimin yaza doğru yaklaşmasından, parkın güzelliğinden bahsederken bir anda hayatta bilmemiz gereken bazı doğruların olduğunu söylüyor Amber'a. Amber bir anda şaşırıyor. Ne demek istediğini anlamıyor ve soruyor bunu. O anda Fio, Amber'ın bir şeyleri bilmesini gerektiğini söylüyor ve bir kapı açılıyor. Kapıdan ölmüş bir insan giriyor. Zamandan bahsetmeye başlıyor. O sırada Fio ortadan kayboluyor. Amber'da Fio'yu bulmak için az önce ölmüş insanın geldiği kapıdan geçiyor. Bir anda kendini bir binanın çatısında buluyor. Yağmurlu bir akşam... Hani şu filmlerde büyük binaların tepelerinde gördüğümüz, ilginç yaratıklara benzeyen heykeller olur ya, işte öyle heykeller var üç tane. Konuşmaya başlıyorlar, öfkeden, zamandan, sıkıntılardan bir de bilemediğimiz gerçeklerden...

Binanın üstünde kilitli bir kutu var, biraz gerisinde bir levye. Kutunun ilerisinde kilitli bir kapı. Amber sinirle kutuyu kırıyor ancak kutu boş. Bir anda kırdığı kutu gidiyor yerine başka bir kutu geliyor. Onu da kırıyor, o da boş. Sonuncusunun kilidi açık oluyor ve içinden bir anahtar çıkıyor. Anahtarla bir kapı açıyor. Kapı bir bataklığa gidiyor. Her yanda hafif büyük ağaçlar ve biraz da sis var. İskele gibi bir şeyden, ileri gidebilmek için başka seçeneğinin olmadığını düşünüp atlıyor bataklığa. Bataklıkta yavaş yavaş ilerlerken birden ilerlemesi kesiliyor. Yürüyemiyor. Suyun içinden bir ağacın kökü çıkıyor ve Amber onu çekiştiriyor. En sonunda kökün sahibi ağaç uyanıyor. Amber ağaçtan yardım istiyor, Fio'yu bulabilmek için. Ağaç bunu yapamayacağını söylüyor. O sırada başka bir ağaç kökü çıkıyor bataklıktan. Amber onu da çekiştiriyor ve başka bir ağaç uyanıyor. İkisinden yardım istiyor. Fio'yu bulmak için nereye gideceğini soruyor ama ağaçlar Fio'nun yanına gidebilmek için ayaklarının yetmeyeceğini söylüyor. Amber yardımı defalarca istemeye başlıyor. Ancak ağaçlardan sadece öğütler geliyor. Zamana bırakmasını istiyorlar. Ancak zamana bırakabilirse Fio'yu bulabileceğini anlatıyorlar. Amber ne kadar süreceğini soruyor. Ağaçlar belki bir gün daha belki bir hafta belki bir yıl belki de bir ömür bekleyeceğini söylüyor. Cevaplardan tatmin olmayan Amber yalvarmaya başlıyor. Ancak ağaçlar susuyor. En sonunda Amber bataklığa batıyor. İndikçe iniyor aşağı. Birden karlı, soğuk bir yere düşüyor. Orada başta parka gelen ölü insan bekliyor Amber'ı. Ölü adam, Amber'a en sonunda buralara geldiğini ve artık Fio'yu aramaması gerektiğini söylüyor. Fio'nun onlarla mutlu olduğunu söylüyor. Amber nedenini soruyor, Fio'yu almasının nedenini. Ölü adam sadece buna mecbur olduğunu söylüyor...

Ölü adam büyük demir bir kapıdan geçiyor ve gidiyor. Kapı kapanıyor ve kilitleniyor. Amber kapının nasıl açılacağını bulmaya çalışıyor. Bulunduğu yerde kilitli bir sandık, bir elinde gaz lambası olan diğer eliyse boş olan bir heykel, demir kapının iki yanına asılmış gaz lambaları var. Amber etrafı incelerken karlar arasından bir şeyler parlamaya başlıyor gözüne. Üç adet parlak nesne... Her biri gaz lambası için gerekli yakıtlar. Amber onları alıyor. Üç lambayı da yakıyor. Hepsi yandıktan sonra yere bir anahtar düşüyor. Anahtarı alıyor. Sandığı açıyor. Sandıktan taştan yapılmış ve çok soğuk bir kalp buluyor. Kalbi heykelin boş olan eline koyuyor ve kapı bir anda açılıyor. Amber kapıdan geçiyor ve kendini bir ormanda buluyor.

Ormanda sonbahar havası var. Her yere yapraklar dökülmüş, sararmış yaprakları olan bir sürü ağaç var. Hafiften bir güneş geçiyor ağaçların arasında. Orada bir kuyu, bir üzüm ağacı, bir mezar taşı, mezar taşının üzerine bırakılmış pembe bir gül, mezarın ilerisinde büyük bir ağaç, ağacın dalında bir kestane ve bir sincap var. O ağacın tam karşısında duran ağacın dalında ise bir kova. Amber üzüm ağacından bir salkım üzüm koparıyor ve aşağıdan sincaba doğru tutuyor. Bir kaç defa aynı şeyi yaptıktan sonra sincap daldaki kestaneyi yere düşürüyor, tam mezar taşının yanına. Amber ağaç dalındaki kovayı alıyor ve kuyuya atıyor. Sonra kuyudan su çıkarıyor ve kestanenin olduğu yere atıyor. Bir anda kestane ağacı büyüyor ve gül yukarı doğru çıkıyor. Dallar mezarın üstündeki tozu temizliyor ve bir isim yazıyor. Fiorina Mackenzie... Doğum tarihi, 24 Ekim 1994. Ölüm tarihi 19 Temmuz 2009. "Bir hastalık bizi ayırdı." yazıyor mezar taşında.

Amber ağlamaya başlıyor. İnanamıyor gördüklerine. Fio'nun ölmüş olduğuna inanamıyor. O sırada Fio arkasında beliriyor. Üstünde beyaz bir kıyafet ve hafif saydam bir şekilde. Ona ağlamamasını çünkü artık onun yıldızların arasından onu izleyeceğini söylüyor. Fio, Amber'ın yıldızları çok sevidiğini biliyor...

Amber ve Fio şehrin dışında bir tepeye gidiyorlar. Ordan güneşin turuncu ışık saçan doğuşunu izliyorlar. O sırada Amber soruyor:
- Seni bir daha ne zaman göreceğim?
- Bilmiyorum.
- Bundan sonra her gece seninle konuşacağım, ağladığımda, sevindiğimde seninle konuşacağım. Seni asla unutmayacağım. Asla...
- Gözünü yavaşça kapa. Beni bulabilirsin istersen...

Fio kayboluyor... Son...

Oyunun başındaki park Amber'ın "inkar"ını temsil ediyordu. Binanın en üstü, yağmurlu akşam "öfke"sini. Bataklık zamanla yapması gereken zor "pazarlık"ı. Karlı, soğuk, demir kapılı yer "depresyon"unu. Sonbahar kısmındaki orman ise "kabullenme"sini...

Bilmem bugün bunu niye anlattım. Ama bildiğim bir şey varki, eğer zamanla ilgili bir probleminiz varsa en kötü şekilde de olsa pazarlık yapabilmeli, gerekirse en kötü şeyi kabullenmelisiniz. Bunu sadece on yedi yaşında birinden dinliyor gibi düşünmeyin. İnsanlara sordum. Onlarda aynı şeyi diyor. Zaman...
İyi geceler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder