2010-06-04

Sevgi, Saygı Meselesi

Sabah kaygısızca yolda yürüyordum. Güneşin güzelce doğmuş, havanınsa derin bir mavilik içinde olması beni mutlu etmişti. Yolda aptal saptal sevdiğim şarkıları söylüyordum. Ensemde bir ıslaklık hissettim. Önce aldırmadım, saçımın ıslaklığından diye düşündüm. Sonra bir bakayım diye elimi okul gömleğimin yakasına attım. Elimde ilginç bir pürüzlük hissettim. Görme duyumda işin içine girince anladım ki tam enseme hala sevgi ve saygıyla andığım bir kuş pislemişti. Okula geç kalmıştım ama aldırmıyordum. Eve geri döndüm ve sıkıla sıkıla diğer gömleğimi giydim. O kuşun pislediği gömleği seviyordum. Neden bilmem. Yıllardır benimle olması olabilir belki de...

Tekrar yola koyulduğumda elimi cebime attım. Telefonumu çıkardım. Telefonum garip tepkiler veriyordu. Sams.ng işte ne olacak. (Evet oraya nokta koydum ama RTÜK'ün reklam yasağı korkusundan değil. Bana bu telefonu kullanmak küfür gibi geliyor. Ne biçim yapmışlar arkadaş.) Az önceki kuşu andığım gibi sevgi ve saygıyla anıyorum o telefonu üretenleri...

Aldırmadım ve telefonu kapattım. Ama benim telefonumun o naçizane görünen ama bir o kadar önemli olan "kırmızı tuş" diye tabir ettiğimiz kapatma tuşu bozuk olduğundan bataryasını çıkarmakta buldum çözümü. Sonra nasıl açılıyor diye sormayın. Güzel bir taktiğim var elbet.

Kapatmadan önce annemin beni aradığını görmüştüm ama aldırmadım. Ancak okula gidince açabildim telefonu. Telefonumu açarken bir eksiklik hissettim. Evin anahtarını almamıştım. Annemin beni neden aradığını anladım ama artık çok geçti. Dönüşte annemin evde olacağını umup günüme devam ettim...

Bütün gün nedenli nedensiz güldüm. Üstümde ağır aptalımsı bir mutluluk vardı. İnsanlara yansıtabiliyordum ve bundan mutluluk duyuyordum. Çok da takılmamak lazım üzüntülere canım. Tabi şimdi bunları diyoruz iki gün sonra sınav mınav korkusu sardığında kendimi yine sevgi ve saygıyla anacağım ama şimdilik anı yaşayalım.

Dolu dolu geçen bir günün ardından sakin, müzikli bir akşamda olmak güzel. Az önce arkadaşlarımla konuşuyordum da biri beni sevimli, öğüt veren amcalara benzetti. Teşekkür ederim ona da. Gerçi yaşlı gördüğü için güzel güzel anmak var ama onun içinde iyilik olduğuna eminim...

Yalnız o kuş olmasaydı, şu enseme s.çan arkadaş, çoğu şey değişecekti. Okula gittiğimde arkadaşlarımı okulun kameriyesinde göremeyecek ve onların fotoğrafını çekemeyecektim. Onların hoş muhabbetinden bir ders saatide olsa eksik kalacaktım. Gömleğimi değiştirmek için tekrar eve dönmeseydim, anahtarımı evde unutmayacak ve annemin beni aramasına neden olmayacaktım. Annem beni aramasaydı telefonum garip tepkiler vermeyecek ve kapanmayacaktı. Eğer telefonum kapanmasaydı bir ay sonra beraber yolculuk edeceğim insanı arayacak ve durumu bildirecektim. Eğer onu o zaman yapsaydım akşam eve dönerken aramayacak ve telefonla konuştuğum için konuşamadığım, yanımdan geçen arkadaşımla ayaküstü muhabbet edecek ve mutlu olacaktım... Böyle gider işte... Sistem... Daha çok saygı ve sevgiyle anıyorum o kuşu...

Şimdi o kadar şey anlattıkta, kime, neye anlattım hiç bilmiyorum. Olmayan izleyicilerime galiba. Yanlışlıkla yolu buraya düşenler bir okusun. Gerçi o cümleyi yazdığımda demek ki buraya kadar okumuş ve onu görmüş değil mi? Hala o aptal sırıtma oluşmaya devam ediyor yüzümde, az önce kurduğum saçma cümleler adına. Olmayan izleyicilerime, yolu buralara düşüp bir nebze hayatıma giren insanlara saygılar, sevgiler. Ama bu sefer cidden saygılar, sevgiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder